
Temsilcilik Teorisi (Agency Theory) ne anlama gelir?
- 24 Mar 2025
- 10 Dakikalık okuma
Anahtar Bilgiler
- Temsilcilik teorisi, hissedarlar ve yöneticiler arasındaki çıkar çatışmalarını ele alır ve bu çatışmaların önlenmesi için modern organizasyon ve yönetişim önerileri sunar.
- Temsilcilik teorisi, yöneticilerin, yani temsilcilerin hissedarlardan, yani asıllardan (principal) bir şirketin iç işleyişine dair daha fazla bilgi sahibi olduğu varsayımına dayanır. Bu duruma bilgi asimetrisi denir.
- Şirket yönetiminde şeffaflık ve denetim mekanizmaları, temsilcilik maliyetlerini azaltmaya yardımcı olur.
Selam Paparalı! Yatırım deyince aklına hep indikatörler, osilatörler, finansal tablolar, ağırlıklı ortalamalar geliyor olabilir; ancak Papara Invest Blog’da bu saydıklarımızın çok daha fazlasını bulabilirsin. Bu yazı da tam olarak öyle yazılardan biri. Bu yazıda biraz kurumsal yönetim sularına dalacak, yönetsel konularda adından sıkça söz ettiren bir teoriye odaklanacağız. “Temsilcilik teorisi nedir?”, “Temsilcilik teorisi ne anlama gelir?”, “Temsilcilik problemi ve çözüm yolları nelerdir?” gibi sorulara değineceğiz. Bu sayede borsada işlem gören şirketlerin iç yapılarına dair daha fazla bilgi edinecek, yönetimsel konularda ne gibi problemlerin nasıl yöntemlerle çözüldüğüne dair fikir edineceksin. Bu yazı yalnızca yatırım hayatında değil, iş hayatında da sana genel bir bakış açısı kazandıracak. Bizce vakit kaybetmeden devam edelim, sen ne dersin? 😎
Temsilcilik teorisi (agency theory) nedir?
Temsilcilik teorisi, temsilciler ve asıllar arasındaki temel problemi tanımlayan, bu iki taraf arasındaki ilişkiyi belirgin hâle getiren bir teoridir. Evet, bu açıklamanın çok kavramsal olduğunu biliyoruz, dolayısıyla hemen bir örneğe başvuruyoruz. Bir şirkete yatırım yaptığında, sen ve diğer hissedarlar, aslında o şirketin esas sahipleri arasına katılırsınız. Temsilcilik teorisine göre asıllar, yani bu senaryoda hissedarlar, kendi adına belirli ticari veya finansal işlemleri yürütmesi ve yalnızca asılların çıkarlarını gözetmesi için temsilcilere güvenir. Örneğin hissedarlar ve yönetim kurulu bir CEO ve üst düzey yönetim ekibi atadığında, CEO ve üst düzey yönetimin şirketin ve hatta daha doğrusu hissedarların çıkarlarını her şeyin önüne koymasını bekler. Öte yandan sen, yatırımlarını yönetmesi için bir fon danışmanıyla anlaştığında, asıl olan sen, temsilci olan finansal danışmanından senin için en doğru kararları vermesini beklersin. İşte temsilcilik teorisi yani agency theory, tam olarak bu ilişkiyi tanımlar.
Temsilcilik teorisinin tarihçesi ve evrimi
“İyi de, bu anlaşılabilir ilişkide bir teoriye ihtiyaç duyacak ne var?” diye sorduğunu duyar gibiyiz. Temsilcilik teorisinin temelleri, birbirinden bağımsız bir biçimde, bilimsel olarak benzer tarihsel dönemlerde Stephen Ross ve Barry Mitnick tarafından ortaya atıldı. Tarihsel kaynaklar, Ross’un temsilcilik teorisinin ekonomik boyutunun geliştirilmesinde rol aldığını söylerken Mitnick’in ise temsilciliğin kurumsal teorisinin kökeninden sorumlu olduğu biliniyor. Yine de bu iki yaklaşımın altında yatan kavramların birbirlerine benzediği de akademik kaynaklarda okunabilen bilgiler arasında yer alıyor. Ross’un temsilcilik çalışmasının bir teşvik sorunu, yani ekonomik boyut açısından değerlendirdiği; Mitnick’in ise kurumların, tam da bu temsilcilik probleminden doğduğunu savunduğunu görüyoruz.
İlk adımlarını Ross ve Mitnick’in attığı temsilcilik teorisinin önemli katkı verenleri arasında Michael C. Jensen ve William H. Meckling’e de rastlamak mümkün. 1976’da yayımlanan Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Costs and Ownership Structure makalesiyle bu iki ismin temsilcilik probleminin temel tanımını yaptığı, sahiplik yapısının şirketlerin performansına etkisini ölçümlediği ve maliyetlerini en aza indirmek için temsilcilik yapısının en iyi şekilde kurulması gerektiğini savunduğu bilinir. Özetle, temsilcilik teorisi, bir şirkette - organizasyonda asıllar ve temsilciler arasındaki maddi ve manevi ilişkileri, CEO ücretlerini, yönetim kurulu bağımsızlığının önemini ve yatırımcı-hissedar ilişkisinin dayandığı temeli ortaya koyar.
Temsilcilik problemi ve çıkar çatışmaları
“Ortada bir teori varsa, demek ki bir problem de vardır” diyerek temsilcilik problemini tanımlamaya geçelim. Böylece temsilcilik teorisinin tam olarak hangi problemlere, nasıl çözüm getirdiğini daha iyi anlayabiliriz. Asıllar, karar alma yetkisini temsilcilere devreder. Temsilcilerin aldıkları kararlar ise asılları etkiler. Bu noktalarda İngilizcede conflict of interest olarak anılan çıkar çatışmaları yaşanabilir. Temsilcilik teorisi, temsilcilik problemine göre bir temsilci ve asıl tarafından sahiplenilen çıkarların her zaman %100 uyuşmadığını varsayar.
Kiracı, ev sahibi ilişkisi üzerinden de düşünebiliriz. Kiracılar, ev sahiplerinden kiraladıkları konutlara bakmakla yükümlü olsa da, her zaman ev sahibinin hassasiyetini göstermeyebilir. Bu başlı başına temsilcilik probleminin işaret ettiği problemdir. Diğer yandan yatırımcılar ve hissedarlar talep etmese de, kötü şirket yönetimleri, yanlış stratejik kararlar alabilir. Bu doğrudan asılların çıkarını zedeler. Başka bir örnekle daha da somutlaştıralım. Bir şirketin CEO’su, o şirketin büyüme potansiyeline ve kârlılık rakamlarına dair daha fazla bilgiye sahiptir. Bu, asıllar ve temsilciler arasında bir bilgi asimetrisine yol açar. Bilgi asimetrisi, temsilcilerin, hakikatleri asıllardan gizlemesine yol açabilir. Yöneticiler, kendi çıkarlarına veya kendi doğru bildiklerine göre hareket ettikleri noktada hissedar çıkarlarıyla ters düşebilir. Yönetimsel ortamda bu ve buna benzer pek çok kriz yaşanabilir. İşte kurumsal yapılarda, temsilcilik probleminin yaratacağı olası çıkar çatışmalarının ve uzlaşmazlıkların çözümü için kurumsal politikalar belirlenir. Bu, tüm tarafların görev, sorumluluk ve haklarını ortaya koyar.
Örnekleri çoğaltalım: Temsilcilik teorisi hangi alanlarda geçerlidir?
Şirket yönetimine, hissedar çıkarlarına ve halka açık şirketlere dair temsilcilik problemini örnekledik. Benzer durumlar, başka alanlarda da gözlemlenebilir ve aslında ast-üst ilişkisinin olduğu, bilgi asimetrisinin imkân dahilinde sayıldığı her ortama uygulanabilir.
- Kamu sektörü ve devlet yönetimi: Demokrasilerde halklar liderlerini kendileri seçer ve bu seçimle, liderlerden halkın, ülkenin ve devletin çıkarlarını gözetme sorumluluğu yükler. Ancak kişisel hırslar devreye girebilir, stratejik öncelikler davranışları farklılaştırabilir. Bu noktada devlet yönetimi (temsilciler) ve halk yani asıllar arasında çıkar çatışmaları ortaya çıkar. Diğer yandan merkezi yönetimler, farklı sorumluluk alanlarına odaklanmaları için daha yerel veya sektörler yönetim birimleri belirler. Örneğin bir bakanlık çevre ve şehircilik süreçleriyle ilgilenir, bir başka bakanlık tarım ve hayvancılığa odaklanır. Merkezi yönetimin, yani asılların çıkarları temsilcilerin çıkarlarıyla uyuşmayabilir.
- Hukuk: Hukuki senaryolarda da temsilcilik teorisinin uygulanabildiği ve temsilcilik probleminin görülebildiği durumlar mevcuttur. Bir avukatla anlaştığında, o avukattan seni en iyi şekilde temsil etmesini beklersin. Ancak avukat, senin davanı, kendi davasıymış gibi sahiplenmeyebilir veya tüm enerjisini doğal olarak o davaya veremeyebilir. Bu da yine temsilcilik probleminin ortaya çıkmasına neden olur.
- Startup’lar ve girişimcilik ekosistemi: Girişimler, yani startuplar, iş fikirlerini hayata geçirebilmek ve yönetebilmek için yatırımcılardan yatırım alır. Elbette yatırımcılar, bu parayı çoğu zaman yüksek getiri ihtimali için yapar. Bazen startup yönetimleri, yatırımcılardan farklı bir strateji izleyebilir ve bu da girişimcilik ekosisteminde temsilcilik problemini ortaya çıkarır. Öte yandan bir girişimi sıfırdan inşa etme sürecinde çalışanların motivasyonlarını koruyabilmeleri için, aslında her biri temsilci olan bu çalışanlara, asıl olabilme hakkı, yani hisse opsiyonu tanınır.
Dikkat ettiysen tüm örneklerde bir taraf, iş sürecinin veya yönetimsel konuların gidişatına dair daha fazla bilgi sahibi, ki bu taraf, temsilciler oluyor. Oluşan bu bilgi asimetrisi, temsilcilik probleminin derinleşmesini de beraberinde getirebiliyor.
Temsilcilik problemlerine çözüm yolları nelerdir?
Problem varsa teori, teori varsa çözüm yolları da var! Organizasyon teorisi yıllar içinde bir hayli gelişti. İnsanlık, iş ilişkilerini ve profesyonel hiyerarşileri en iyi şekillerde inşa etmenin yolunu pratik uygulamalarla bulurken bunları teorilere dönüştürmekte de başarılı oldu. İş dünyasında güvenin ve şeffaflığın sağlanması önündeki başlıca engellerden biri olan temsilcilik problemine dair bazı çözüm yolları da böyle ortaya çıktı.
Temsilcilik probleminin çözüm yolları denince akla gelen ilk başlıklardan biri, denetim mekanizmaları ve hissedar ilişkilerinde şeffaflık olarak öne çıkıyor. Halka açık şirketlerin yatırımcı çıkarlarını gözettiğinden emin olabilmek için, halka açık şirketler, yönetimsel yapıdaki değişiklikler, kârlılık, şirketin stratejik yönü gibi tüm başlıklarda zorunlu açıklamalar yapmakla yükümlü kılınıyor. Bu finansal raporlar ve diğer açıklamalar, bağımsız denetim şirketleri tarafından denetlenerek güvenilirliğe yeni bir katman daha ekleniyor.
Öte yandan temsilcilerin kendi çıkarlarını asılların çıkarlarının önüne koymadığından emin olmak için performans bazlı ücretlendirme gibi çözümlere başvuruluyor. Yöneticiler, şirketlerin kâr ettiği ölçüde performans primi alıyor ve bu da çıkar çatışmalarının önüne geçmeye yardımcı oluyor. Öte yandan şirket içi şeffaflığı artırmak ve hissedar / yönetici ilişkilerini daha net tanımlamak için şirket yönetiminin yetki ve sorumluluklarını belirleyen sözleşmeler ve şeffaflık prosedürleri uygulanıyor. Aslında tüm bu süreçler, yönetişim olarak adlandırılıyor.
Temsilcilik teorisinin iş dünyasındaki önemi
Bir şirketin kurumsallığını belirleyen konuların başında, temsilcilik teorisi ve temsilcilik problemi uyarınca alınmış önlemler belirliyor. Şirketler yönetişime, yatırımcı ilişkilerine, hissedar çıkarlarına önem verdikçe ve bu süreçleri şeffaflıkla yürüttükçe, kurumsal yönetim niteliklerini daha da fazla kavuşuyor. Bu sayede keyfi kararlarına önüne geçilirken, yönetimsel ve çıkar çatışmalarına dayanan anlaşmazlıklar önlendiğinden, şirketler yalnızca iş süreçlerine odaklanabiliyor ve bu da sürdürülebilir ve uzun vadeli büyümeyi beraberinde getiriyor.
Daha küresel organizasyonlarda, temsilcilik teorisini farklı yasal yükümlülükler ve teknik mesafeler sebebiyle de sorun olma potansiyeli taşırken, şirketler yerel temsilcilikleriyle ilişkilerini de temsilcilik problemlerini gözeterek veriyor. Bu da küresel organizasyonların, ortak bir marka kimliğiyle, ortak marka stratejileriyle, farklı coğraflarda tıpkı bir orkestranın farklı gruplarıymış gibi uyum içinde çalışabilmesini mümkün kılıyor.
Temsilcilik probleminin çözümünün getirdiği faydalar
Asıllar ve temsilciler arasında çıkan her çıkar çatışması, başka bir deyişle temsilcilik problemi, şirketlere birtakım maliyetler yaratır. Bu maliyetler temsilcilik maliyeti olarak adlandırılır. İngilizcede agency costs olarak adlandırılan bu maliyetler, temelde üç kategoride incelenir. İzleme maliyetleri, iç kontrol sistemlerinin kurulması, bağımsız denetim şirketlerinin görevlendirilmesi ve yönetim kurullarına bağımsız üyeler atanması gibi maliyetleri kapsar. Bağlayıcı maliyetler, asılların temsilcilere sunduğu güvencelerden kaynaklanan maliyetlerdir. Performans bazlı prim veya hisse opsiyonu gibi maliyetler, bu maliyetler içinde değerlendirilir. Öte yandan artık kayıp olarak adlandırılan bir diğer maliyet de temsilcilerin, asılların çıkarına hizmet etmemesiyle ortaya çıkan maliyetleri tanımlar.
Temsilcilik probleminin çözümü için gereken önlemleri almak, şirketlerin temsilcilik maliyetlerini azaltmalarına olanak tanır. Şeffaflık kültürünü benimsemek, şirketlerin büyümesi önünde engel oluşturan unsurların azalmasını beraberinde getirir. Dışarıdan bütünlüklü bir şirket yapısı çizen organizasyonlar, yatırımcı ve hissedar güvenini de kazanır.
Temsilcilik teorisi ile ilgili güncel uygulamalar
Temsilcilik problemi, tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir teori değil Paparalı. Bugün karşına çıkan pek çok şirkette temsilcilik problemlerini çözümü için uygulanan strateji ve önlemlere rastlayabilirsin. Yukarıda söylediğimiz gibi, yatırımcılar ve girişimciler arasında, özellikle hızlı büyüme potansiyeli yüksek ancak sermaye yoğun işletmeler olarak öne çıkan teknoloji girişimleri, temsilcilik probleminin en çok yaşandığı şirketler olarak sayılabilir. Burada şirketler içeride çalışanları teşvik edebilmek için hisse senedi opsiyonu ve teşvik primleri gibi uygulamalar benimser; yatırımcılarla kurulan temsilcilik ilişkisinin ayrıntıları da yatırım sözleşmelerinde ayrıntılandırılır.
Öte yandan sıkça rastlayabileceğin kavramlardan biri olan ESG kavramı da temsilcilik problemiyle de ilgilidir. Çevresel, sosyal ve yönetişim olarak anılan ESG, şirketlerin hem finansal hem de toplumsal ve çevresel etkilerini kapsayan yönetişim ve iş yapma biçimi ilkelerini tanımlar. ESG raporlamaları, şirketlerin şeffaf ve hesap verebilir yapılar olmasına yardımcı olur. Yöneticiler, ESG hassasiyetiyle kısa vadede yoğun kâr elde etmek yerine uzun vadede hissedar değerini maksimize etmeye odaklanır. Ayrıca ESG, şirketlerin karşılaşabilecekleri çevresel ve regülatif risklerden de korunmalarına yardımcı olur. Bir başka deyişle ESG, şirketler için bağımsız bir denetim mekanizması oluşturma yollarından biridir.
Son sözümüzü söyleyerek bitirelim: Organizasyonel sağlığı yerinde, güvenli, şeffaf yönetim stratejileri belirleyen; değişen yönetim teorilerine uyumlu olarak kurumsal yönetim reformları yapmakta gecikmeyen şirketler, hissedar değerini, yani asılların çıkarlarını öne koyan şirketlerdir. Yatırım yapacağın şirketleri düşünürken bu kriterleri de göz önünde bulundurmayı unutma!
Sıkça Sorulan Sorular
Temsilcilik teorisinin temel amacı nedir?
Temsilcilik teorisi, asıllar, yani hissedarlar ve temsilciler, yani yöneticiler arasındaki ilişkiyi ve olası çıkar çatışmalarını teorik olarak tanımlamayı amaçlayan bir teoridir.
Temsilcilik teorisi hangi sektörlerde önemlidir?
Temsilcilik teorisi, asıl ve temsilci ilişkisinin kurulduğu tüm sektörlerde önemlidir. İş dünyasının her alanında temsilcilik teorisinin uygulama alanına rastlanabilir.
Temsilcilik teorisi ile kurumsal yönetim arasındaki bağlantı nedir?
Temsilcilik teorisi, bir şirketin kurumsal yönetim kapasitesini gösteren, kurumsal yönetim için başarılması gerekenleri ve alınması gereken önlemleri tanımlayan teoridir. Temsilcilik teorisini dikkate alan ve temsilcilik problemine çözüm önlemleri alarak bağımsız denetim mekanizmaları kuran şirketler, kurumsal yönetime yakın şirketlerdir.
Temsilcilik teorisinin öne çıkan isimleri kimlerdir?
Temelleri Stephen Ross ve Barry Mitnick tarafından atılan temsilcilik teorisinin ilerleyen dönemlerdeki geliştiricileri arasında Michael C. Jensen ve William H. Meckling yer alır.
Temsilcilik teorisi ile bilgi asimetrisi arasındaki bağlantı nedir?
Temsilcilik teorisi, temsilcilerin, yani yöneticilerin, şirketlerin gidişatına ve organizasyonun iç yapısına dair hissedarlardan, yani asıllardan daha fazla bilgi sahibi olduğunu varsayar. Bu daha fazla bilgi sahibi olma durumu bilgi asimetrisi olarak tanımlanır.
ABD borsasında hisse bölünmesi (stock split) nedir? Kazandırır mı?
Deflasyon nedir? Deflasyonun ABD borsasına etkisi
Sadece bir cadde değil: Wall Street ne anlama geliyor?
Yatırım yapmadan önce okunması gereken 15 kitap (Başlangıç - Orta - İleri seviye)
TÜFE ve ÜFE nedir, farkları nelerdir, nasıl yorumlanır?